İstanbullu amatör bir rock grubu olan Venus Music Peace Band’ın müziklerini daha çok insanla paylaşabilmek için Anadolu’ya doğru yola çıkmasını konu alan Anadolu Turnesi belgeselinin kahramanı olan müzik grubuyla stüdyoda buluştuk. Size bu sefer bir röportaj değil, grubun arasındaki sohbeti olduğu gibi aktarıyorum.

Cem Celal Bilge: Biz birlikte çalarken de birbirimize müdahale eden insanlar değiliz. Yalnızca bir uyum yakalamak için herkesin aynı frekansa girmesi gerekiyor.

Mert Coşar: Stüdyoyu açtığımızda asma katın içinde bir kontrol odamız vardı. İnsan boyu kadar yüksekliği olmayan bir yerden söz ediyorum. Düzgün ses alıp dinlemeniz mümkün değil yani. Biz bir kayıt yapıyorduk arkadaşlar evde ya da başka bir yerde miksliyorlardı. O yüzden hiçbir zaman ilk dönemlerde kanal kayıt yapma şansımız yoktu. Çünkü doğaçlama yapıyoruz.

Cem Celal Bilge: Sonra Sonic Stüdyo’yu Ali Dönmez’den devraldık. Birlikte çok çalıştığımız, abi-kardeş gibi olduğumuz birisiydi. O şehir dışına gidip İstanbul’dan biraz uzaklaşmak isteyince bizim de sorumluluğumuz büyüdü. Böylece hem fiziksel imkanlarımız arttı hem de işler büyüdü. Tek bir katta prova stüdyosunda çok düşünmüyorsunuz. Daha kaliteli nasıl kayıt yaparımdan ziyade prova alıyoruz, çok şükür diyorduk. Aklımızda hep kayıt tekniklerini nasıl geliştirebiliriz sorusu vardı.

Mert Coşar: Şimdi stüdyoya girip bütün enstrümanları bağlayıp kayıt tuşuna basarak direkt kanal kayıt alabiliyoruz. Biz aslında şöyle düşündük. Başlayalım, eğer ilgi olursa devam ederiz olmazsa kendimizi yıpratmadan bırakırız.

Cem Celal Bilge: 5 yıl sonra yeniden böyle bir ilgi olunca şu sıralar stüdyoya nasıl yaklaşmalıyız diye düşünüyoruz. Aynı sistemde mi yapacağız -ki bu çok kabul edilebilir bir şey değil müzikte. O zamanlar kayıt cihazını koyup basıyorduk ve kaydediyorduk.

Mert Coşar: Deneysel ilerledik hep ama zaten dünya üzerinde kaydın tarihi 100 yılı bile bulmadı herhalde. Aslına bakılırsa yine en iyi yöntem bir odanın içinde güzel bir sound alıp onu kaydedebilmek. Hücumsa hücum…

Cem Celal Bilge: Evet yani duyabildiğin sesi kaydetmeye çalışmak daha mantıklı. Çok fazla enstrüman birbiriyle interaksiyon kurmuyor ki. Sonra mikslerini dinleyince bu hiç bizim sound’umuza benzemiyor, biz böyle çalmıyoruz diyoruz.

Mert Coşar: Biz Venus Music Peace Band’ın ilk kayıtlarını alırken küçük bir odamız olduğu için amfileri duvara doğru çevirip üzerini halıyla kapatıp hücum kayıt çalardık. Sonunda kendi müziğimizi daha iyi kaydedebileceğimiz bir yöntem bulduk. Onları da yeni projelerde deniyoruz.

Cem Celal Bilge: Müzisyenlerin çok taktığı
şeylerden biri de şu: İç ses, dış ses meselesi… Edebi anlamda değil tabii. Sahnenin içindeki sesle dışarıya giden sesin aynı olmaması durumu yani. O yüzden ilk kez performans yapan gruplar genelde afallar. Duyduğun sesin dışarıya giden ses olmadığını öyle hemen fark edemiyorsun. Aynı anda hem içeride hem dışarıda olamadığın için nasıl bir fark var anlayamıyorsun. Stüdyoda içeriye ses geliyor ama dışarıya gitmiyor.

Odanın içinde belli bir ses alındığında sızıntı dediğimiz diğer mikrofonlara ses akması,davulun mikrofonuna gitar sesinin akması gibi durumları engelleyecek bir sistem yaratıldığında o sound’u geri yakalayabiliyorsunuz.

Mert Coşar: Evet mesela mikste daha zor oluyor. İnsanın karar vermesi gerekiyor. Bunu neden kaydediyorum? Çok güzel bir şey oluyor da onu mu kaydediyorum?

Cem Celal Bilge: Turneden sonra herkes biraz kendi hayatına döndü ama her bir araya geldiğinizde birlikte müzik yapmaya çalıştık. Filmle beraber konsere çıkmak hepimizi motive etti.

Mert Coşar: Anadolu turnesinde gözlemlediğimiz şey şuydu, bizim milletin özünde iyi insanlar olduğunu düşünüyorum. Bizim yaptığımız müzik hiç aşina olmadıkları bir müzik türü. Barış Mançolar, Kurtalan Ekspresler bizden çok başka yerdeler. Müzikaliteleri, anlaşılabilirlikleri bizden daha yüksek. Biz biraz bu noktada dezavantajlıydık ama insanlar bizi iyi karşıladı. Anlamasalar bile anlayış gösterdiler.

Cem Celal Bilge: O da bir yere kadar kadar ama.

Mert Coşar: Reddetmediler sonuç olarak.

Cem Celal Bilge: Evet bir onaylamışlık var ama onun da bir çizgisi var. 60’lardan itibaren uygulanan bir müzik formuna bu kadar şaşırılması ilginç. O kadar beklemiyor ki insanlar… İletişimde bir kopukluk var. Barış Manço’nun çok farklı bir iletişim derinliği var. Böyle bir proje olmasa biz yine müziğimizi yapacaktık ama bu şekilde kitlelere duyurma şansımız olmayacaktı.